Yeni bir gün. Yeni bir başlangıç daha. Gecenin bitişiyle başlayan üzüntünün hakım olduğu Carmelita yataktan çıkmakta her zamanki gibi zorlanıyordu. Yatağını seviyordu. Başını koyduğu bu yumuşacık yastığında ağlamayı, hayal kurmayı seviyordu. Bu yatak onun sırdaşı olmuştu. Geceleri fısıltıyla konuştuğu, gözyaşlarını paylaştığı çarşafları. Her gece olduğu gibi bugünde rüyalarını babası ve hayallerinde yaşattığı o kadın, annesiyle paylaşmıştı. Her şeyi geride bırakan huzurlu bir aile olmuşlardı. Annesi küçük Carmy'i kucağına almış, göğsüne sımsıkı bastırıyordu. Anne özlemi, anne sevgisi, anne kokusu. Bütün duyguları biranda yaşamıştı küçük kız. Adeta bir duygu seli oluşmuştu. Bir yanında bakmaya doyamadığı babası bir diğer yanında ise Isadora duruyordu. Onun ailesi belki onlar değildi ama Dora benim ailemdi. Onsuz bir hayal kuramaz, rüya göremezdim. Çünkü o benim yol arkadaşım olmuştu. Hayatımızı birleştirmiştik biz.
Carmy yataktan çıkmayı hiç istemiyordu. İlk dersi boştu, uyuyabilirdi ama o göl kenarına gitmeyi düşünüyordu. Yağmurun ıslattığı çimenlere uzanmak ve gökyüzünü izlemek onu canlandırırdı. Belki Isadora'yı bile görebilirdi. Yorganla verdiği büyük savaştan sonra kendini zemine fırlattı ve ayağa kalktı. Yataktan düşerek kalkmayı seviyordu. Bu onun deli yanlarından biriydi. Delilerin işi belli olmaz tabii. Oturduğu yerden ayağına yumuşak terliklerini geçirdi ve yatağından destek alarak ayağa kalktı. Cama vuran yağmur sesi onu mutlu ediyordu. Cama doğru ilerledi ve dışarıya, gökyüzüne bakmaya başladı. Bir sis bulutu şimdi burada olsaydı ve üstüne atlayabilseydim. Bulutların arasından fırlayan uzun eller beni tutsaydı ve çekseydi. Çok yukarılara, sonsuzluğa doğru gidebilseydim. Bulutların arasından iki melek çıksa, biri annem biri babam olsa. Carmy yine çok uzaklara dalmış, elinde olmadan yarasına tuz dökmüştü. Küçüklüğünden beri gökyüzünden ellerin çıkmasını, onu yukarıya çekmesini beklerdi. Yine yine ve yine bekliyordu. Vazgeçmeyecekti. O masum küçük hayalini silmeyecekti. Tek elini cama yasladı ve elini serbest bırakarak aşağıya doğru kaymasına izin verdi. Ne yaptığını bilmiyordu. Gökyüzüne olan özlemini anlatıyordu belki. Önemli değildi. Şimdi göl kenarına gidip, kendini çimlere atmak istiyordu. Oradan da 2. dersi olan Tılsım dersliğine gidecekti. Hızla hazırlandıktan sonra yatmadan önce hazırladığı çantasını eline aldı ve göl kenarına doğru yürümeye başladı. Hogwarts'da en sevdiği yerlerden biriydi göl kenarı. Kafasını dinlemek, kitap okumak, doğayla bütünleşmek için gelirdi Carmy buraya. Isadora'yı da orada görmeyi istiyordu. İkisi de yağmura tapardı. Yağmur damlaların toprakla buluştuktan sonra çevrelerini saran o tarifsiz kokunun tutkunlarındandı ikisi de.
Huzur dolu, harika yere gelmişti. Fazla kişi yoktu. Herkes derse yetişmeye çalışıyor veya daha yeni güne merhaba diyorlardı. Biraz ilerisinde çimenlere uzanmış, sigara içen bir kız gördü. Bu Dora'dan başkası değildi. Sıkı dostu, sigarası da yanındaydı. Havaya doğru üflüyordu pis dumanları. Kız adımlarını hızlandırarak kardeşinin yanına gitti ve üstüne doğru hücum eden dumanları kovalayarak Dora'nın ağzından sigarayı çekti ve yere attı. Ardından üzerine tüm gücüyle bastı.
"Seni salak ne yapıyorsun böyle? Bu güzelim havayı kirletiyorsun. Kusura bakma ama senin şu dumanını solumak zorunda değilim."Çantasını yanına koyduktan sonra ıslanmış çimenlere kendini fırlattı ve gözlerini kapattı. Toprak ve yağmur kokusunu içine doldurdu. Dora susmayacaktı tabii.
"Seni sersem, yaptığın bu hareketten ne kadar nefret ettiğimi biliyorsun. Seni lanet olası..."
"Kapa çeneni Dora ve şu güzelliğe bırak kendini. Bırak da doğa kucaklasın seni."
Kardeşinin homurtularını duyabiliyordu. Yanından kalkıp gitmediğine şükretmeliydi. Carmy eliyle çimleri yoklayarak kardeşinin elini aramaya başladı ve en sonunda buldu. O sıcacık el yine ellerindeydi. İkisi de kendilerini doğaya teslim etmişlerdi. Huzurun kaynağı buydu işte.
Zaman o kadar hızlı geçmişti ki nasıl bitti anlayamamıştı. Oyalanmadan dersliğe gitmesi gerekiyordu. Kardeşinin elini usulca bıraktı Dora'nın gözleri anında açıldı.
"Canım, benim Tılsım dersine yetişmem gerekiyor. Geç kalmamalıyım. İstersen dersliğe birlikte gidebiliriz."
Kardeşi ağzını şapırdatmaya başlamıştı. Keyfi tavan yapmıştı anlaşılan.
"Ben bugün boşum. Yani kendime izin verdim. Hiçbir derse girmeyeceğim. Kendimi yormak istemiyorum."
"Peki, sen bilirsin. Ama sonra sakın benden yardım isteme küçük hanım."Carmelita kardeşine sırtını dönerek hızla oradan uzaklaştı. Adımlarını hızlandırmaya başlamıştı ve artık koşuyordu. Neden bu kadar aceleci davrandığını bilmiyordu. Derse geç kalmayacağından emindi. Sanki birinden kaçıyordu ama kimden? Bunu bilmiyordu. Onu kovalayan biride yoktu. Kendini kaptırmıştı bi' kere. Şimdi dur desende durmazdı. Aynı tempoyla dersliğin önüne kadar geldi ve soluk soluğa kapıyı vurarak içeri girdi. Sınıfta Ravenclaw'lı kızdan ve profesörden başka kimse yoktu. Profesöre sırıttıktan sonra bir sıraya kendini attı ve biraz soluklandıktan sonra profesörü incelemeye başladı. Gerçekten güzel kadındı. Sempatik ve güler yüzlü. Sınıf giderek dolmaya başlamıştı. Tanıdık bir yüz görmek istese de bulamıyordu. Her kapı çalınışında tekrar hayal kırıklığına uğruyordu. En son deneme ise başarılı olmuştu. Dersliğe giren Dora idi. Biricik kardeşi. Demek ki aradığı kişi kardeşiymiş. Isadora profesörle kurduğu kısa göz temasından sonra oturduğum sıraya doğru ilerledi ve beni kenara itekleyerek yanıma oturdu.
"Biraz düşündüm de... Göl kenarı çok sıkıcıydı. Bende derste oyalanmaya geldim."
Carmy kardeşine sırıtmakla yetindi. Şimdi tüm sınıf dolmuştu. Bir kaç sıra boştu tabii ama bu o kadar da göze batmıyordu. Profesör kısa bir şekilde kendini tanıttıktan sonra derse hızlı bir giriş yaptı. İlk konu Accio ve Expello. Çocuk oyuncağı. Carmy'nin bildiği şeylerde olsa profesöre saygısından onu dikkatlice dinledikten sonra uygulamaya geçti. Asasını masasının üstünde duran parşömene doğrulttu.
"Accio Parşömen!" Bu büyüyü ne kadar sıklıkla kullansa da şimdi parşömenin ona süzülerek geliyor oluşunu görmek kızı sevindirmişti.
"Expello Parşömen!" Şimdi ise parşömen eski yerine, masaya doğru süzülüyordu. Sonbaharda ağaçtan dökülen yapraklar gibi usulca sıraya indi.
Profesör'ün havada adeta dalgalanan elini dikkatlice izledikten sonra aynı şekilde uygulamaya geçti. Asasını tuttuğu elini zarifçe havalandırdı ve sırada bir noktaya odaklandı. "Flagrate!" Evet, başarmıştı. Yanık izini görebiliyordu. Parmaklarını yanık izinin üzerinde gezdirirken profesörün tebriklerini dinliyordu. Profesör sıradaki büyüyü anlattıktan sonra asasını cam kabın içindeki tahta parçasına doğrulttu ve büyüyü söyledi. Cam kabın içindeki tahta alev almıştı. Kırmızı kıvılcımlar tahtayı içine almış, acı çektiriyordu. Bir süre sonra cam kabın içindeki kırmızılık yok olmuş, tahta rahatlamıştı. Carmelita'da profesöre uyarak büyüyü mırıldandı. "Incendio." Aynı şekilde tahtanın etrafını çepeçevre saran kızıllık belirmişti. Bunu da başarmıştı. Eğlenceli bir ders olmuştu. Son büyü olan Contra Circumuenio ile ilgili bilgiyi verdikten sonra derse son noktayı büyülere çalışmamız gerektiğini söyleyerek koymuştu. Tabii çalışacaktı. Zevkle. Eşyalarını çantasının açık ağzından içeriye teptikten sonra Dora ile derslikten çıktılar. Dora her zaman olduğu gibi şikâyetlerini dile getiriyordu fakat Carmy bunları duymuyordu. Sadece gülümsüyordu. Bu kardeşinin canını sıkmıştı. Bugün her şey yolunda gitmişti. Gerçekten güzel bir başlangıç olmuştu. Yatağına olan özlem sönmüştü. Şimdi günün tadını çıkarması gerekiyordu. İkiziyle ve arkadaşlarıyla beraber...